******çü Düşünce Topluluğu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

"Ermeni Meselesi"

Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:07

ERMENİ MESELESİ

…Avrupa ve Amerika kamuoyunda her türlü araç ve olanağa başvurarak ulusumuzu kötüleyip duran zehirli hava…Çıkarlarını dünya kamuoyuna bizi haksız, ilkel ve barbar göstermekte bulan düşmanlarımız, bize elverişli olmaya yönelen bu havayı bozmak için bu sefer de düpedüz bir yalandan başka bir şey olmayan “Ermeni katliamı”nı uydurup yaydılar. Bizim bunu bütün dünya önünde yalanlayabilecek araçlarımız pek yoktu. Gazetelerimizi öldürücü bir sansürle sıkboğaz etmiş bulunuyorlardı. Uygarlık dünyasına haklı sesimizi duyurmaktan bizi böylece yoksun bıraktılar.
M. Kemal ****** (1920)

Ermeni sorunu; sömürgeci, yayılmacı güçlerin yüzyıllardır uyguladığı böl-parçala-yönet politikalarının tipik bir örneği olarak, tarih sahnesinde yer alır.
Sömürgeci güçler; yüzyıllardır bir arada yaşayan aynı coğrafyayı paylaşan, benzer kültürel kaynaklardan beslenen insanların, etniksel, dinsel, mezhepsel farklılıklarını kullanarak bu toplulukları birbirlerine karşı kışkırtmış, bölmüşlerdir. Yaşananlardan sömürgeci güçler beslenirken, bölünen, parçalanan, kırılan, kırdırılanlar çok büyük acılar, kayıplar yaşamışlardır.
“Şark Meselesi”, “Düvel-i Muazzama” denilen Avrupalı büyük güçlerin, çöküş dönemindeki Osmanlı İmparatorluğu üstünde bir yandan iktisadi ve siyasi açıdan nüfuz ve hâkimiyet kurmak, diğer yandan da Osmanlı idaresinde yaşayan milletlere bağımsızlık sözü vererek onları isyana teşvik etmek suretiyle parçalanma sürecini hızlandırdıkları imparatorluğun topraklarının kendi aralarında paylaşılmasını hedefleyen stratejilerdir .
Ermeni sorunu, özellikle Osmanlı Devleti’nin son paylaşım dönemlerinde Emperyalist ülkelerin çıkarlarını gerçekleştirmek için yararlandığı bir olgu olmuştur. Nitekim Şükrü Elekdağ’ın da belirttiği gibi; “Ermeni sorununun çıkış nedenleri incelenirse, Çarlık Rusya’sının, İngiltere ve Fransa’nın kendi emperyalist çıkarlarını gerçekleştirebilmek için, Osmanlı toprakları üzerinde bağımsız bir Ermeni devleti kurulacağı sözü ile kandırıp isyan ettirdikleri Ermeni kavmini bir piyon olarak kullanmak suretiyle yarattıkları bu sorunu, göz diktikleri Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecini hızlandırmak amacıyla kullandıkları görülür .”
Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan Silistre kentinin Dobruca sınırında yer alan Küçük Kaynarca köyünde Rus Çariçesi İkinci Katerina ile yapılan Antlaşma, Ermeni sorunu açısından önem taşır.
Osmanlı Devleti yenilgiye uğradıktan sonra Rusya ile imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile Kırım Osmanlı’dan bağımsızlaşıyor ve Rusya topraklarına katılıyordu. Ayrıca Karadeniz ve Akdeniz Rus gemilerine açılıyor, Karadeniz’deki Osmanlı egemenliği son buluyordu. En son olarak da “Ermeni Sorunu” olarak yansıyan bir sürecin temellerini atıyordu. Antlaşmanın yedinci maddesi uyarınca Rusya, Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan uyrukluların (tebanın) koruyuculuğunu yükleniyordu. Bu maddeye göre Rusya, Osmanlılardaki Hıristiyan uyrukluların din işleri, kiliseleri ve bu kiliselerin hizmetlileri hakkında söz sahibi oluyor, Osmanlı Devleti, bu konularda Rus elçisinin ‘mutemet adamı’ vasıtasıyla yapacağı bildirileri kabul etme güvencesi veriyordu .
Bu antlaşma ile Rusya Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkisini arttırdı, Osmanlının içişlerine karışma sürecini başlattı.
1854 Kırım Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin galip devlet olarak oturduğu 1856 Paris Konferansı sonucunda imzalanan Paris Antlaşması da Balkan Hıristiyanlarının ayrıcalıklarının genişletilmesini içeriyordu. Ayrıca, antlaşma Osmanlı Devleti’nin, savaşı yenik olarak bitiren Rusya’ya gayrimüslim uyrukları için ıslahat yapacağı güvencesinde bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecini hızlandıran bu hükümler, Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti’nin içişlerine daha kolay karışmalarına ve özellikle Balkanlarda Hıristiyanları kışkırtarak ayaklanmalarına imkân sağladı. Bu ayaklanmalar sonucunda çıkan 1877 Osmanlı- Rus Savaşı Kafkaslar ve Tuna’da olmak üzere iki cephede sürdü ve Osmanlı ordularının ağır yenilgisi ile sonuçlandı. Rus orduları batıda Yeşilköy’e kadar gelerek İstanbul’un kapılarına dayandılar. Doğu’da ise Rus orduları Erzurum’a kadar ilerlediler. Savaş sonrasında imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları ile Balkan Hıristiyan topluluklarından Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlıklarını kazandılar. Bulgaristan ise özerk ve sınırları geniş bir prenslik olarak bağımsızlığa çok yaklaştı. Bu şekilde Balkan Hıristiyanlarının bağımsızlıklarını elde etmeleri sağlanmış, sıra Anadolu Hıristiyanlarına gelmişti. Ermenilerle ilgili ıslahat maddeleri Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarına bu amaçla konuldu ve böylece Ermeni konusu “Şark Meselesi”nin yeni bir boyutunu oluşturdu .
Ermeniler arasında ilk ayrılıkçı kıpırdanmalar, Yunan ayaklanması yıllarında görüldü. Rusların 1828–1829 savaşında Erzurum’a kadar ilerlemeleri Ermenileri harekete geçirdi, içlerinden bir kısmı Rusya’ya göçtü. Gerçi bunlar sonradan geriye döndülerse de, 1877–1878 Savaşında Rusların kendilerine bağımsızlık sağlayacağını ummuşlardı. Ancak Rusya bağımsız bir Ermeni devletinden çok “Ermenisiz bir Ermenistan”dan yanaydı. Bu nedenle Ayastefanos (Yeşilköy) Anlaşmasına Ermenilerin bulundukları Anadolu illerinde gerekli düzeltimlerin (Islahatların) yapılacağı yolunda bir madde koymakla yetindi. Böyle de olsa Ermenilere ilişkin bir hüküm ilk kez bir anlaşmaya girmiş oluyordu. Berlin Kongresinde ise Ermeni sorunu uluslararası bir konu olarak daha karmaşık bir içerik aldı. Artık “Türkiye Ermenistan’ı” diye bir bölge söz konusu idi. Kongreye katılan delegeler Erzurum ve Van illeriyle kısmen Diyarbakır ilini kapsayan bir bölgeden söz ettiler. Berlin’de özerk bir Ermenistan devleti kurulması da tartışıldı ancak bu öneri kabul edilmedi.
Ayestefanos Antlaşmasındaki; “Devlet-i Aliye” Ermenilerin mütemekkin olduğu (oturduğu) eyaletlerde mahalli çıkarların gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi zaman yitirmeden yürürlüğe koymaları ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliğini sağlamaya söz verirler” maddesi ilerde Ermeni meselesinin çıkış noktası olacaktır .
Bu arada Ermeniler de değişik adlarla bir takım dernekler kurup örgütlenmeye başladılar. Van’da Ararat, İttihat ve Halas (Birleşme ve Kurtuluş), Muş’ta Ermenistan’a doğru, Adana’da Kilikya Derneği kuruldu. Berlin Kongresinden sonra bunların bir kısmı Birleşik Ermeni Dernekleri adıyla bir araya geldiler. Ayrıca yurt dışında da, Londra’da, Kahire’de, Almanya’da da dernekler kuruldu.
Ermeniler bu ilk örgütlenme aşamasından sonra, olası bir savaş içinde silahlı komiteler kurmaya yöneldiler. Bunlardan ilki 1885’de Van’da kurulan Armenakan Komitesi idi. Ama içlerinde en etkilileri, 1887’de İsviçre’de kurulan Hınçak, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan devleti kurarak bu bölgeyi İran ve Rusya Ermenistan’ıyla birleştirmeyi amaç edinmişti. 1890’da Tiflis’te kurulan Daşnak Komiteleri idi. Daşnak komitesinin ikinci adı derneğin amacını açıkça belirtiyordu: Ermeni İhtilal Dernekleri Federasyonu.
Bu tür hazırlıklar sürerken, Berlin Kongresinde öngörülen Islahat’ın gerçekleştirilmemesi, Ermenileri 1894–1895 yıllarında ayaklanmaya sürükledi. İstanbul’da ve Anadolu’nun değişik yörelerinde baş gösteren kanlı olaylar, siyasal büyüteçler altında bir “Ermeni Kıyımı” diye dünya kamuoyuna sunuldu. Aynı zamanda geleceğin Ermenistan’ı için rejim tartışmaları da başlatıldı .
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty Geri: "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:09

İngiltere, bir yandan, denetim altına tutabilmek ve dilediği zaman yön verebilmek amacıyla, Ermeni komitalarına kendi adamlarını sokmaya çalışırken bir yandan da oyununu oynayacağı en uygun günün gelmesini bekliyordu. Pek çok Ermeni komitesi Londra’da faaliyet gösteriyordu. Hatta Hınçak örgütü bile, Atina’ya taşındıktan bir süre sonra 1894’te Londra’ya yerleşmişti .
1892 Temmuz ayında Hınçak gazetesi yazıyordu: “Kötü olaylara gebe, nazik günler geçiriyoruz. Bıçak kemiğe dayandı. Kaçınılmaz sonuç için hazırlanın. Örgütlenin! Silahlanın! Elinize ne geçerse onunla silahlanın. Bir yer ayaklandı ya da direnişe geçtiğinde siz de, bulunduğunuz yerde aynını yapın. Özgürlük ışığını yayın !”
İlk karışıklıklar 1893 yılı ilkbaharında başlar: Karışıklıklar, Kayseri, Amasya ve Merzifon’da aynı gün içinde patlak verdi; duvarlara devrimci bildiriler asıldı, Müslümanlar öldürüldü. Devlet yetkilileri olaylara hemen müdahale etti. Şahsen yetkili kılınan Ankara Valisi Kayseri’ye gitti. Yaklaşık olarak 1800 Ermeni tutuklandı. Bunlardan 500’ü Ankara’da hapsedildi; 150 kişilik yeni bir mahkûm kafilesinin Ankara’ya geldiği anda, bütün sanıkların serbest bırakılmasını emreden bir irade-i şahane yayımlandı. Ankara’da tutuklu olarak yalnızca; özellikle yargıç önüne çıkarılmayı isteyen 6 kişi kaldı. Olay o sırada yatışmışa benzemektedir. Bu bilgiler, gidip olayı yerinde gören en yetkili kişilerin, Osmanlı Devlet idaresinde çalışan Hıristiyan memurların ve Katolik Ermeni kilisesi ruhban üyelerinin verdiği bilgilerden derlenmiştir .
İşte bu olaylardan sonra İngiliz “Vahşet Çığırtkanları” (Saturday Review’in buluşu olan sözcük) Ermeni katliamına karşı yeni bir kampanya açarlar. “Londra gazeteleri Küçük Asya’daki hıristiyan halka yapılan eziyetlerle” ilgili haberlerle doludur.
1893 yılında çıkan olaylardan sonra Türk mahkemeleri 17 kişiyi ölüme mahkûm eder. İngiltere derhal, Padişahı ziyaret eden Mısır Hıdivi’ne eşlik etme bahanesiyle, donanmasını İstanbul’a göndereceği tehdidini savurur. Padişah bu tehdide boyun eğmek zorunda kalarak, mahkûmları bağışlar. İngiltere’deki Hıristiyan Ermeniler Müdafaa Komitesi gene de kampanyayı aynı şiddetle sürdürür, basın yoluyla ve parlamentoda bütün mahkûmların derhal serbest bırakılmalarını, hiç değilse İstanbul’a getirmelerini ister; bunların suçsuz olduklarını ileri sürer; aralarında pek çoğuna işkence edildiği, açılan davanın hukuka aykırı, usulsüz ve gülünç olduğu iddiasında bulunur. Lord Rosebery ile Sir E. Grey bunların abartma olduklarını bile bile, doğan endişeleri hiç yatıştırmaya çalışmazlar. Tersine bu endişelere rağbet gösterip, kısmen kendileri de katılırlar. Kraliçenin Dışişleri Bakanı Parlamento’da, İngiltere’nin Ermeni Meselesi’ne duyduğu ilgiyi açıkça belirtmek ve Ermenistan’da İngiliz nüfuzunu arttırmak fırsatını bulur.
Bütün bunlar, Ermeni komitelerine, planlarının başarıya ulaşacağı güvenini verdi. “Ermeniler, Petersburg ve Londra’nın desteğini sağladıklarına inanıyorlardı. Onlar için, İngiliz entrikaları gizlisiz, saklısızdı. Ruslara gelince, daha çok saman altından su yürüttükleri halde, onların çevirdiği dolapların da İngilizlerinkinden hiç aşağı kalır yanı yoktu. İtiraf etmeli ki, gelişen olaylar, böyle düşünen Ermenilere hak verir gibiydi .” Rusya Ermenilerin özerkliğine yol açabilecek her türlü reforma karşıdır. İngiltere ise, Mısır sorunu yüzünden, Ermeni meselesini sonuna kadar sömürmeye kararlıdır. Fransızlarla İngilizler arasında Mısır ve Yukarı Nil konusundaki çekişme yüzünden su yüzüne çıkmış, İngiltere bir Fransız Rus İttifakı tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bunun için, Katolik Ermenileri himaye etme zorunluluğu yüzünden, Fransız çıkarlarının Rus çıkarlarıyla ters düşeceği bir Ermeni meselesi yaratarak İngiltere, bu iki devletin arasını açmayı ya da hiç değilse, onları bu yolla oyalayarak Mısır işinde başına buyruk kalmayı umar. Üstelik sonunda, işler iyice Arap saçına dönünce, herkes sanki hiçbir şey olmamış gibi statükonun korunması konusunda görüş birliğine varır .
Bütün bu Ermeni gruplar için izlenecek ilk örnek stratejik açıdan olduğu kadar siyasal açıdan da Bulgaristan örneğidir. Eyalet nüfusunun %45’ini oluşturan Bulgarlar, Avrupa’nın hem manevi hem de fiili desteği ile çoğunluktaki Türk-Müslüman halkı kırarak, olmazsa kaçırarak bir milli devlet kurmayı başarmışlardı. Ruslar işe karışmasa ve katliam haberlerine kamuoyunun gösterdiği duyarlılık sayesinde Avrupa tarafsızlık yolunu seçmezse, böyle bir eylem asla başarıya ulaşamazdı. Öyleyse şimdi de, aynı oyunu oynamak gerekirdi. Ermeni ahali, hatta kurulacak ihtilalci çeteler, Türk Ordusu ve çoğunluktaki Müslüman halk karşısında tutunamazdı. Dolayısıyla, Ermeni çeteleri, sadece ermeni katliamına yol açmayı amaçlayan kışkırtma eylemlerine girişecekler, Avrupa kamuoyunu duyarlı hale getirerek, büyük devletleri Ermeni bağımsızlığından yana müdahaleye zorlayacaklardı. Bir Hınçak üyesine göre çeteler, “Türkleri ve Kürtleri öldürmek, köylerini ateşe vererek dağlara kaçmak için fırsat kolluyordu. O zaman kızgınlıktan gözü dönen Müslümanlar ayaklanarak kendilerini korumaktan aciz Ermenilere saldıracak ve onları öylesine barbarca öldürecekler ki, Rusya insanlık ve Hıristiyan uygarlığı adına Ermenistan’ı işgal etmek üzere müdahaleye kalkacaktır .”
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty Geri: "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:09

ERMENİLERİN I. DÜNYA SAVAŞINDA GÖÇ ETTİRİLMELERİ
I. Dünya Savaşı başlayıp, Osmanlı Devleti de bu savaşa katılınca, Ermeniler arasında bağımsız devlet kurma yolunda büyük umutlar uyandığı anlaşılıyor. Balkan Savaşında, Balkan Orduları karşısında bile çözülüveren Türk Ordularının Rus, İngiliz, Fransız orduları karşısında hiç tutunamayacağı, savaş sonucunun kısa sürede alınacağı hesap ediliyor olmalıydı.
Nitekim 10 Ocak 1915’de Sarıkamış bozgunu yaşandı. Ertesi ay Çanakkale Savaşları başladı. 18 Mart zaferine rağmen, 25 Nisan’da Gelibolu’ya çıkarma yapıldı. Fakat Ermenilerin hesapları bir kez daha yanlış çıktı. Ruslar başarılarına rağmen Doğu Anadolu işgalini çok ağırdan aldılar. Türk Ordusu da Çanakkale’de çözülmedi. Ermeniler Ruslara yardımcı olmak için 15 Nisan’da Van bölgesinde ayaklandılar. 18 Nisan’da Bitlis 20 Nisan’da Van içinde kanlı ayaklanmalar düzenlediler. Mayıs ortasında Rus-Ermeni birlikleri Van’ı ele geçirdiler. Burada da Müslümanlar toptan kılıçtan geçirildi ve Rus himayesinde bir Ermeni Devleti kuruldu. Van bölgesine 250 bin kadar Ermeni toplandı. Ağustos başında Van bir kez Osmanlı eline geçtiyse de, Ruslar yeniden geri aldılar.
Osmanlı Devleti bu ölüm kalım mücadelesindeyken, Ermenilerin bu davranışları, savaşın başarılması için engel oluşturuyordu. Osmanlı Devleti yöneticileri onların zararsız duruma getirilmesi gerektiği kanısına vardılar. Böylece Ermenilerin savaş süresince cepheleri etkileyebilecek bölgelerden, yani özellikle Doğu Anadolu ve Mersin-İskenderun bölgesinden çıkarılarak o günlerde Osmanlı bölgesi içerisinde olan Irak ve Suriye’nin içlerine yerleştirilmeleri (tehcir) tedbirine başvurulmaya başlandı. 27 Mayıs 1915’de çıkarılan geçici bir yasayla orduya tehcir (göç ettirme) yetkisi verildi. 30 Mayıs günlü Melis-i Vükela (Bakanlar Kurulu) kararıyla da tehcir süresiz oluyordu. Ermenilerin boşalttığı yerler göçmenlere verilecek, buna karşılık Ermenilere mal ve mülklerin bedeli ödenerek yerleştirildikleri bölgede eski düzeylerini bulmaları sağlanacak, yoksul olanlara da iskân imkânları sağlanacaktı.
26 Eylül 1915’de çıkarılan diğer bir geçici yasaya göre de göç ettirilenlerin mal ve mülkleri komisyonlarca hazırlanacak tutanakları üzerine mahkemelerce elden çıkarılacaktı. Taşınmazların evkaf ve hazinece bedelleri ödenecek, taşınırlar satılacak, elde edilen paralar sahiplerine verilecekti .
Şerafettin Turan da Türk Devrim Tarihi adlı kitabında bu olayları ayrıntılarıyla anlatır:
I. Dünya Savaşı’nda Osmanlıların silâhaltına aldıkları Ermeniler, silahlarıyla karşı tarafa kaçıp sığınarak çeteler oluşturmuşlar, Türk Ordusu geri çekildiğinde saldırılara başlamışlardı. Rusların Van’ı ele geçirmelerinde en büyük yardımı Ermeniler yapmışlardı. Ardından Van’ı ilk Ermeni eyaleti ilan ederek, burada geçici bir hükümet kurmuşlardı.
Bu durumda. Osmanlı Hükümeti de bazı kısıtlayıcı kararlar almak zorunluluğunu duymuştu. 24 Nisan 1915’de yürürlüğe konulan bu kararlar, 16–65 yaş arasındaki Ermenilerin giriş çıkışlarını durduruyor ve onların haberleşmelerini Türkçe yapmalarını, yeni okul açmamalarını öngörüyordu. Bundan bir süre sonra da yalnız Ermenilerin değil, savaş alanına yakın yerlerdeki tüm Osmanlı yurttaşlarının, gerektiğinde iç bölgelere taşınmalarına olanak veren yasa kabul edilerek, 27 Mayıs 1915’de yürürlüğe konuluyordu. Bu geçici yasa savaş döneminde hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askeri makamlarca alınacak önlemler başlığı taşıyordu.
Buna göre, 30 Mayıs’ta bir yönetmelik çıkarılmıştı. Burada Ermenilerin yollarda can ve mallarının korunması ve gereken önlemlerin alınması yükümlülüğü yerel yönetimlere verilmişti. Yönetmeliğin uygulanmasında kusuru görülenlerin sorumlu tutulacakları da belirtilmişti. Göç ettirilecek Ermeniler için dört bölge saptanmıştı. Böylece göç ettirilenlerin toplam sayısı 800 bin olduğu hesaplanmaktadır. Bunların yalnızca yeme ve içme giderleri olarak da 1916 yılı sonuna kadar 175 milyon kuruş harcanmıştı .
1915 yılında Ermenilerin savaş bölgeleri dışına çıkarılmaları, I. Dünya Savaşı’nın ağır koşulları içinde Osmanlı hükümet yetkililerinin almak zorunda kaldıkları bir önlemdir. İttihat ve Terakki Partisi liderlerinden İçişleri Bakanı ve Sadrazam Talat Paşa Osmanlı Devlet arşivlerinden de yararlanarak hazırladığı anı kitabında o yıllarda yaşananlar hakkında bilgi verir:
“İsyan hareketleri önce Zeytun’da başlamıştır. Seferberliğin ilanından sonra Ermeniler açıkça isyana başlamış, vergilerini ödemekten kaçınmışlar ve asker toplanması konusunda verilen emirlere muhalefet etmişlerdir. Askerlik görevlerini yapmak üzere askerlik şubelerine gelen Müslümanlara sokakta saldırılmış, bunlar soyulmuş ve öldürülmüştür. Zeytun halkı subay ve kumandanları emri altında bir milis teşkil etmişti; bu suretle Zeytun İhtilalci Alayları ismi altında şehirlerini savunmak istiyorlardı. Tabiî buna imkân bulamadıklarından mavzer ve martin silahlarıyla dağa çıkmışlar ve Müslüman köylerine taarruz ve askeri nakliyatı rahatsız etmeye başlamışlardır.
Ermeni komiteciler Bitlis, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Erzincan, Yozgat, Ankara, Van, Adana, İzmit-Adapazarı, Bursa, İzmir vb. Osmanlı şehirlerinde kanlı ayaklanmalar çıkartmışlardır. … Yalnız Van şehrinde isyan eden Ermenilerin sayısı 5 bini geçiyordu. Hepsi de en yeni silahlarla donatılmıştı. Bunlar mevkilerini son sınıra kadar savunuyorlardı. Şehirdeki hükümet konağı, askeri kurumlar ve diğer binalar tahrip edilmiş ve Müslüman mahalleleri ateşe verilmiştir. 700 kadar asi, Van müstahkem mevkiini, el bombaları ile uçurmuştur. Bu isyan hareketleri Nisan ayına kadar devam etmiştir. Büyük Erzurum katliamı 7 Şubat 1915’de başlamıştır. Ermeni topçuları, sokaklarda 270 kişi yakalamış, bütün elbiselerini soyduktan sonra hepsini bir hamama götürmüş ve burada en haris hislerini tatmin etmişlerdir .”
Ermeni göç olayının en kötü yanı, yolda başlarına gelenlerdi. Açlık, hava şartları, hastalık, sefalet yüzünden birçok ölenler oldu. Ayrıca yağmacılık ve intikam gibi amaçlarla bazı yerlerde kendilerine kötülükler yapıldı, öldürüldüler. Ölen Ermenilerin sayısı konusunda çok çeşitli tahminler vardır. Ermeniler ve yandaşları bu sayıyı adamakıllı abartarak bir milyona kadar vardırıyorlar, Shaw ise, 200 bin olarak hesaplıyordu .
1915 olaylarında Ermenilere en büyük desteği Anadolu’nun her köşesine yayılmış olan ABD misyonları ve öğretim kurumları sağlar. Merzifon’daki Amerikan kolejinde Ermenilerin kullandıkları pek çok bomba bulunur. Van’daki çarpışmalarda da Ermeniler ABD misyonuna sığınırlar.
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty Geri: "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:10

Fransa da Ermeni ulusçuluğunu besleyen ülke olma görevini üstlenir. Amerika’daki Ermeniler topladıkları 200 milyon doları Türkiye Ermenilerine dağıtılmak üzere İstanbul’a gönderirler.
Ayrıca, Fransa’nın, Güneydoğu’da 15 Kasım 1916’da kurulmasına karar verdiği Doğu Lejyonu’nda da Ermeniler eğitilerek, Osmanlılara karşı kullanılırlar. İngilizlerle anlaşarak, Kıbrıs’ta Magosa’nın kuzeyindeki Trikomo (Yeni İskele) köyünde Ermenileri eğiten Fransa, kısa sürede her biri 200 kişiden oluşan 6 Lejyon bölüğü hazırlar. Bunlar 1917’de İngiliz Generali Allenby’nin komutası altında Türk kuvvetlerine karşı savaşa sürülürler. .
Mondros Mütarekesinin yürürlüğe girmesinin ertesinde Ermeni milletvekilleri Meclis başkanlığına verdikleri bir önergede göç sırasında “Bir milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü” öne sürerler. Bu savlar karşısında kimi Osmanlı yöneticilerinin suçu ve verilen abartılı rakamları kabullenmeleri ayrıca dikkat çekicidir. Örneğin, İçişleri Bakanı Cemil Bey, Moniteur Oriental’e verdiği demeçte, İttihat ve Terakki’nin savaş yıllarında 800 bin Ermeniyi öldürttüğünü, 400 bin Rum’u zorla göç ettirdiğini hatta 4 milyon Türk’ü yok ettirdiğini söyleyecek derecede aşırılıklara kaçar. (Prof. Dr. Sina Akşin)
… Reddedilmesi güç bir yığın belgeye dayanan bir tez ise, İstanbul Hükümetinin Ermeni ulusunu yok etmeyi hiçbir zaman istemediğini, savaş zamanında geçerli bir uygulamaya uygun olarak, sadece Ermenileri “tehcir” (göç) zorunda kaldığını ileri sürer. Ermenilerin düşman hizmetinde milisler oluşturdukları; Rusların Doğu Anadolu’ya girmelerinden yararlanıp, 1915 Nisan’ında Van İlinde Müslüman halkı kesip doğradıkları ölçüde, daha da zorunlu görünüyor bu “tehcirler”. Sürgünler ve onlara eşlik eden olaylar, yığınla insanın kurban olmasına yol açmıştır kuşkusuz; ne var ki, ölenlerin sayısı 300 bini aşmamıştır. Yine de bu rakam ise aynı dönem boyunca yok olup giden 3 milyon Türk ile orantılıdır .
…Bununla birlikte şunun da altını çizmek önemlidir. Savaşın felaketleri altında ezilen tek halk değildir, Ermeni halkı. 1915 yılının ilkbaharın da Çar Ordusu, Van Gölü yöresinde ilerlerken, Kafkas ve Türkiye Ermenilerinin oluşturdukları gönüllü taburları da arkasından geliyordu. Osmanlılar ancak Temmuz başlarına doğru püskürtebilecektir bu Rus-Ermeni karışımı güçleri. Bu arada 10 binlerce Müslüman,- aynı zamanda askeri harekâttaki dalgalanmalara bağlı olarak, pek büyük sayıda Hıristiyan- öldürüldü, ya da kaçmakta buldular kurtuluşu. Birkaç ay sonra Ruslar Erzurum’u alıp (1916 Şubat’ı) Doğu Anadolu’nun hatırı sayılır bir bölümünü gitgide işgal ederek, birliklerini güneyde Muş’a, kuzeyde Trabzon’a (alınışı Nisan’da) ve Erzincan’a (alınışı Temmuz’da) değin sürdüklerinde aynı senaryodur görülen. Bu kez de cemaatler arası çatışmada Müslüman halk ağır bir vergi ödeyecektir. Savaş sonrası istatistikleri, Rus işgaline ve Ermeni milislerin öç eylemlerine uğrayan illerden her birinde önemli bir nüfus açığı ortaya koyuyorlar; yüz binlerce insan yok olup gitmiştir ki, bunun hatırı sayılır bir bölümü düşmanın işlediği kıyımların bir sonucudur. 1915, 1916, 1917: YAKILIP YIKILIŞ YILLARIDIR bunlar. Yıkım ve perişanlıktır her savaş .
1918’de Padişah tarafından, 10 Rum Milletvekilinin yanı sıra Ermeni Milletvekillerinin de bulunduğu Meclisin, Âyan Reisliğine atanan Ahmet Rıza, İttihat ve Terakki Hükümetine karşı olan kiniyle ateş püskürürken 21 Ekim 1919 günü, Ayan Reisliğine verdiği önergede; “… Özellikle Arap, Ermeni ve Rum vatandaşlarına Osmanlı tarihinde görülmedik mezalimler (zulümler, can yakmalar, haksızlıklar) yapıldığını” ileri sürerek, canilerin bir an önce pençe-i adalete (adaletin pençesine) teslim edilmelerini hükümetten ister. Ahmet Rıza Mondros Mütarekesinin ertesi günü bunları söyler. Doğal olarak bu söyleme Türk Milletvekilleri karşı çıkar.
Bu önerge okunduktan sonra Topçu Ferik (Kolordu komutanı, korgeneral) Rıza Paşa: “Ya Türk kardaşlarımız!” diye bağırır. Ahmet Rıza, Ermeni ve Rum ayan tarafından alkışlanır, kutlanır. Ermeni Ayan Azaryan özellikle teşekkür eder, kutlar. Yine Ayan’dan Damat Ferit, Aristidi Paşa gibiler de İttihat ve Terakki Partisi ile hükümetlerine Ermeni, Rum ve Arapların katilleri, canileri diye nitelendirirler.
Milletvekili İlyas Sami; “20 bin 30 bin Ermeni silaha sarılmış, Ruslara yardım ediyorlar. Van’ı basıyorlar. Çoluk çocuk Türkleri kesiyorlar. Van’ı işgal ediyorlar. Ermeni isyanı bunlara yardım ediyor. Diğer mahallelerde de hazırlanıyorlar. İnsaf ve vicdanla düşünelim. Böyle bir durum karşısında herhangi bir hükümet ne yapardı? Yapmayınız, etmeyiniz efendiler diye bu katillere, bu hainlere vaaz ve nasihat mi ederdi? Yoksa kadın, erkek, çoluk çocuk bu eli silahlı katilleri yok mu ederdi?... Ermenilerin Türklerle dolu Anavatanın bir bölümünde Türkleri yok ederek, bir Ermeni Devleti kurmak istedikleri, öteden beri bilinen bir şeydir. Böyle olduğu halde o zamanki hükümetin kabahati vatandaş tanıyarak Ermenileri silahlandırması idi. Ben hükümeti, Ermenileri tenkil (uzaklaştırma) ettiği için değil, onları silahlandırdığımdan dolayı sorumlu ve suçlu sayarım.” Sözleriyle bu önergeye yanıt verir.
Topçu Generali Rıza Ayan kürsüsünden: Genel harp içinde en çok zulüm gören milletin Türk Milleti olduğunu ve bütün yoksulluklar içinde asırlarca Osmanlı Devleti’ni omuzlarında taşıdığını, onun kadınlarına, kızlarına, canlarına kıyanların; Ermenilerin, Rumların, Arapların neden cezasız kalacaklarını bağıra bağıra anlatıyor, soruyordu.
General Rıza, önergeye Türk kelimesinin konulmasında ısrar ediyordu. En sonunda bir formül bulundu. Buna göre önergedeki millet isimleri kalkacak yerine Osmanlı adı konacaktı. Öylede yapıldı. Ahmet Rıza bunu kabul etti. General Rıza’ya reislik sordu: “Siz de kabul ediyor musunuz?” General karşılık verdi: “Hayır efendim, Türk kelimesinden neden bu kadar korkuluyor?”
Önerge yeni biçimiyle oy’a sunuldu. Reislik General Rıza’ya “Kabul edildi ve siz yalnız kaldınız!” dedi. General, “Zararı yok, ben Türk Milletiyle beraber kaldım” karşılığını verdi.
İşte devletin en büyük organları, milletin bahtında (yazgısında) söz söylemek yetkisinde olan en büyük kurumlarımız bu durumda bulunuyorlardı. Sallanan Osmanlı İmparatorluğu artık yıkılıyordu. Son nefeslerinde idi .
Zorunlu göç sırasındaki olaylara ilişkin yakınmalar üzerine Osmanlı Hükümeti 1917’de bir soruşturma komisyonu kurdu. Bu komisyonun suçlu ya da kusurlu bulduğu kişiler cezalandırıldı.
İngiltere hükümeti de, İstanbul’un işgali sırasında aralarında Ermenilere karşı vahşet ve katliamla suçlanan Osmanlı devlet adamı ve görevlilerin de bulunduğu 144 kişiyi tutuklayarak yargıladı. Osmanlı, İngiliz ve Amerikan arşivlerinde yapılan son derece titiz araştırmalara rağmen sanıkları suçlayacak hiçbir belge, kanıt ve görgü tanığı bulunamayınca, İngiltere Kraliyet Başsavcısı’nın 29 Temmuz 1921 günlü kararıyla, davanın görülemeyeceği saptadı, sanıkların sürgüne gönderildikleri Malta’dan serbest bırakılmaları sağlandı. İşgal sırasında Osmanlı Mahkemesindeki yargılamaya tanık olan Yüzbaşı Selahattin gördüklerini anılarında çarpıcı biçimde dile getirir:
İşte bu İstanbul’da, büyük savaş yıllarında Osmanlı Devleti’nin Sadrazamı (Başbakan) olan Sait Halim Paşa ve arkadaşları, savaş suçlusu ve Ermeni katliamından sorumlu olarak yargılanıyorlardı. Duruşmalarından birinde ben de bulundum. Sultanahmet’teki adliye binasında yapılan yargılama dehşet ve heyecan vericiydi. Eski sadrazam ve nazırlar sanık sandalyesine oturmuşlardı. Yargıçlar Kurulu askeri hâkimlerden meydana geliyordu. Sanıkların avukatları Celalettin Arif ve Sadettin Ferit’ti. Bu avukatların birbirini izleyen ve dörder saat süren savunmalarını dinledim. Celalettin Arif diyordu ki:
— Bugün huzurunuzda bulunan insanlar, vatanlarını koruma gereğince, adına Ermeni katliamı denen, ama gerçekte Türkleri koruma niteliğinde bulunan tedbirleri almamış olsalardı, bugün ne siz yargıç ne de biz sanık sıfatıyla oturacak bir ülke bulayacaktık ve şu mahkeme kurulmayacaktı.
Sadettin Ferit ise hükümetlere isyan eden unsurların başına gelenleri dünyadan örnekler vererek birer birer saydıktan sonra devam ediyordu:
— Hint’te, Mısır’da, İrlanda’da aynı amaçlı nice uygulamalar yapan İngilizler, bu işleri yapanlara kahraman demişlerdi. Biz ise suçlu diyoruz. Şunu belirtelim ki, Türk yasalarında huzurunuza sanık diye getirilenlere verilecek bir ceza yazılı değildir. Türk ulusal vicdanında bu kişiler için verilecek vicdani bir ceza yoktur. Buna rağmen Yargıçlar Kurulu bir ceza verirse, milli vicdan bunu saygıyla karşılamayacaktır. Ve tarih, müvekkillerimi büyük adamlar, vatan görevini yapmış adamlar diye nitelemekte direnecektir. Yargıçlar Kurulu’nu, düşman süngüsü altında, vicdanlarına aykırı ve ülke çıkarlarına ters karar veren bir kurul diye düşünecektir.
Doğan heyecan, halkın yakın ilgisi ve tepkisi karşısında hükümet bu yargılamaları sürdüremedi. Mahkeme bir karara varamadan İngilizler ilgilileri cezaevinden toplayıp bir vapura doldurarak Malta Adasına götürdüler .
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty Geri: "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:10

Öte yandan Ermeni Patriği Zaven, bir yandan Ermenilerin yaşadıkları yerlerde (Anadolu’nun Bursa, Ankara ve onlara yakın vilayetlerle, Konya ve daha uzak vilayetlerde) asayişin kesinlikle bulunmadığını (12 Nisan 1919 Alemdar Gazetesi), can ve mal güvenliklerinin sağlanamadığını ileri sürüp, Anlaşma Devletlerine Mondros hükümlerinden yararlanarak buraları işgale yöneltmeye çalışırken, öte yandan Rumlarla da anlaşıp Osmanlı yönetimine karşı bir “Rum-Ermeni Birliği Komitesi” oluşturmuştu.
Paris Barış Konferansında da Ermeni isteklerinin savunulması için altı kişilik kurul oluşturulmuş, başkanlığını da Bogos Nubar getirilmişti. Paris’e giden B. Nubar ile Ermeni Cumhuriyeti Başkanı Aharonian 26 Şubat 1919’da, Onlar Konseyinden Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput (Elazığ), Sivas, Erzurum, Trabzon, Maraş, ,Cebelibereket (Hassa-Dörtyol yöresi), İskenderun, Adana’nın kendilerine bırakılmasını istemişlerdi.
B. Nubar amaçlarının, Anadolu’dan alacakları yerleri Erivan’da kurulan Ermeni Cumhuriyeti ile birleştirmek olduğunu söylemekteydi.
Ermenilerin bağımsız bir devlet kurma dileğiyle ortaya çıkmaları, kendilerine bırakılmasını istedikleri yerlerde çoğunlukta olup olmadıkları sorununu gündeme getirmişti. 1919 Ocak ayı sonlarında Amerikan Başkanı Wılson’a sunulan bir raporda, Ermenilerin söz konusu yerlerde nüfusun %30-35’inden fazla olmadıkları belirtilmişti. Osmanlı kaynaklarına göre 6 doğu ilindeki toplam 3.820.494 kişiden yalnızca 776.621’i Ermeni ve Hıristiyan’dı. (Tayip Gökbilgin)
Gelecekte kurulması düşünülen Ermenistan’da (6 vilayette), Avrupalı elçiliklerin yaptığı hesaplara göre, Ermeni nüfusu toplam nüfusun %18’ini aşmıyor ve 6 vilayetin hiç birinde çoğunluğu sağlayamıyordu .
Paris Barış Konferansı çevrelerinde “Büyük Ermenistan’a ”ilişkin istekler ve tartışmalar sürerken, Damat Ferit Hükümeti, kendince bir çözüm olarak Ermenilere Doğu illerinde belirli bir bölge ile özerklik önerdi. 1919 Şubat’ında öne sürülen bu öneriye göre Müslümanlarla Ermeniler arasında gerginliğin fazla olduğu yerlerde bir nüfus değişikliği yapılabilecekti. Ancak, Osmanlı sınırları içerisinde yaşamak istemeyen Ermeniler bunu kabul etmediler. .
Ermenilerin kaderi yalnızca uluslararası diplomasinin tutkularına değil, aynı zamanda İmparatorlukta en iyi şartlarla yatırım yolları arayan Avrupa sermaye çevrelerinin çıkarlarına da bağlıydı. Duruma göre tehditte bulunmak veya tam tersine sırt sıvazlamak; ayak direnmek veya geri çekilmek gerektiğinde, Ermeni Meselesi bunların hepsine elverişli bir araçtı. Bir diğerinin yararına, önüne set çekildiğini gören her hasım, Ermeni davasının ateşli savunucusu kesiliyor; bir demiryolu ya da bir maden ocağı imtiyazının kendisine verilmesine hazır her para babası ise, elçiliğinden o an daha uzlaşmacı bir tavır takınmasını istiyordu .
Sonuç olarak ayartılara kapılan acılar çeken, çektirilen bu insanlar, bir süre sonra kendilerini destekleyen sömürgeci güçleri arkalarında görememiş; yitikleri, yoklukları, acıları, parçalanmışlıklarıyla baş başa kalmışlardır. Tarih ayartılanların alacağı derslerle doludur.
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty Geri: "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:10

YALANLARA DAYALI ERMENİ SOYKIRIM SAVI
“VAHŞET ÇIĞIRTKANLARI”

Ermeni sorunu konusunda sömürgeci yayılmacı güçler, propaganda araçlarıyla da destek sağlayarak Ermeni soykırım yalanlarını sürdürdüler. Bu amaçla, İngiliz hükümetinin, I. Dünya Savaşı başlangıcı 1914 yılında kurduğu bir Propaganda Ofisi, 1916 yılında Mavi Kitap adlı bir kitap yayımladı. Arnold J. Toynbee ve James Bryce imzalı kitapta Tiflis’teki Horizon, Marsilya’daki Armenia, Londra’daki Ararat ile New York’taki Gotchang adlı Ermeni gazeteleri ile Amerika’daki Ermeni Mezalimi Komitesi kaynak gösterilerek, Türklerin Osmanlı topraklarında 1 milyon 800 bin Ermeniden 600 binini öldürdüğü yazılıyordu.
Ancak bu kitapta yer alan iddiaların bir savaş propagandası ve “tamamen temelsiz” olduğu 1925 yılında dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Joseph Austen Camberlein tarafından resmen kabul edildi.
Ayrıca Prof. A. J. Toynbee 27 Mayıs 1960’tan sonra SBF Profesörler Kurulu Salonunda yaptığı konuşmada Prof. Türkkaya Ataöv’ün bir sorusu üzerine; 1914-1918’de yapılan ve kendininkiler dâhil İngiliz yayınlarının savaşı ne pahasına olursa olsun kazanma hedefine yönelik tek yanlı ve abartmalı yayınlar olduğunu, bugün böyle değerlendirilmesi gerektiğini söyler. .
Osmanlı ve İngiliz belgelerine ilişkin kaynakçası da verilen, TBMM yayını “Osmanlı’nın Son Döneminde Ermeniler” kitabına göre 9 Haziran 1915’de Osmanlı Meclisi Mebusanı tarafından Ermeniler için genellikle Suriye’deki vilayetlere doğru zorunlu göç kararı alınıyor. Anadolu’daki 33 yerleşim biriminden toplam 438 bin 758 Ermeni göç ettiriliyor. Yola çıkan her kafilenin sayısı kayıt altına alınıyor. Göç 8 Şubat 1916’ya dek sürüyor. Yerine varan kafiledekilerin sayısı da İstanbul’a bildiriliyor. Yeni yerleşim yerine ulaşan Ermenilerin sayısı 382 bin 148 kişi. Yani toplam 56 bin 610 Ermeni, yoldaki pusularda ya da hastalıklarda yaşamını yitiriyor .
Osmanlı arşivlerinde Ermeni savlarını çürütecek nitelikte çok sayıda belge bulunmaktadır. Osmanlı arşivlerinde çalışmalarıyla tanınan ABD’li tarihçi Stanford Shaw, Ermeni soykırımının yalan olduğunu araştırmalarıyla doğrulamaktadır:
“Osmanlı hükümetinin gizli belgelerinin özenle incelenmesi, İttihat ve Terakki liderlerinden hiçbirinin veya devlet mekanizmasındaki herhangi bir kişinin Ermenilere katliam yapılması konusunda talimat verdiğini gösteren bir kanıt bulunmadığını ortaya koymaktadır. Aksine, taşradaki askeri birliklere can kaybına yol açabilecek her türlü saldırının ve toplumsal taşkınlıkların önlenmesi talimatını vermiştir .”
ABD’li ünlü tarihçi William Langer, “The Diplomacy of Imperialism” adlı eserinde, Ermenilerin büyük Avrupa devletlerinin teşviki sonucu Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak amacıyla Osmanlı yönetimine başkaldırışlarını ayrıntılı bir biçimde ele almaktadır. Ayrıca Ermeni isyancıların koruyucuları konumundaki Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’ne müdahaleye tahrik etmek için başvurdukları insanlık dışı yöntemleri aktarmaktadır. Langer eserinde, Ermeni komitacıların, yıllar boyu, sırf Ermeni köylerine karşı şiddeti ve misillemeyi tahrik etmek maksadıyla masum Müslüman köylerini basarak katliam yaptıklarını, sonra da galeyana gelen Müslüman halkın Ermeni köylere saldırısını Avrupalıların Osmanlı Devleti’ne müdahalesine yol açacak bahane olarak kullanma girişimlerini ayrıntılı biçimde anlatmaktadır …
“Ermeni Sorunu”nun tüm yanlarıyla dengeli biçimde incelenebilmesi için, öncelikle, 1914–1918 Savaşında, giderek 1922’ye değin başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere, genel savaş koşullarından ötürü asker ve sivil Türk, Ermeni ve Anadolu’da yaşayan her türlü halktan çok sayıda kişinin ölümden kurtulamadığını bilmek gerekir. 1914–1918 savaşında İngilizler yalnız hastalıktan 120.000, Fransızlar 179.000, Amerikalılar 60.800, İtalyanlar 53.000, Ruslar 395.000 ve Almanlar 188.000 asker yitirdiler. Türk Ordusunda hastalıktan ölenler çok fazlaydı. Tüm askerin ancak %47’si hastaneye ulaşabildi. Bunun 198.750’si iyileşemedi. Asker ölümlerinin başında sıtma, dizanteri, aşırı ateş, tifo, tifüs, kolera, frengi, verem ve yılancık geliyordu. Ahmet Emin Yalman, Columbia Üniversitesine 1920’lerde sunduğu doktora tezinde, hastalıktan ölen Türk askerinin sayısını 466.759 olarak verir. Bulaşıcı hastalıklar Türkiye’de her yerden daha yaygındı. 20. yüzyılda bu denli büyük sayılar başka yerde görülmedi .
Sovyet arşivindeki belgeler de “Ermeni Soykırımı” iddialarını çürütmekte ve Türkiye’nin tezlerini doğrulamaktadır. Bu belgelere göre:
1. I. Dünya Savaşında ve sonrasında Doğu Anadolu’da yaşanan olaylar, “Ermeni soykırımı” olarak nitelendirilemez.
2. Belirtilen dönemde Ermeni çeteleri ile Türk Devleti ve Müslüman halk arasında savaş ve karşılıklı kırım (boğazlaşma) yaşanmıştır. İki taraf birbirine şiddet uygulamıştır.
3. Ermeni-Müslüman boğazlaşmasının sorumlusu, Batılı Emperyalistler ve Çarlık Rusya’sıdır. Osmanlı Devleti’ni paylaşmak isteyen büyük devletler, bağnaz milliyetçi Ermeni örgülerini kışkırtmışlar ve savaşa yöneltmişlerdir. Osmanlı Devleti ve Müslüman halk, bu durumda savaş önlemleri almış ve ayaklanan Ermeni çetelerini şiddetle bastırmıştır.
Sovyet arşivinden yararlanılarak hazırlanan, 1926 tarihli Büyük Sovyet Ansiklopedisi Ermeni sorunu konusunda tarihsel olguları toparlayan bir çerçeve vermektedir:
• Ermeni sorununa dış açıdan bakıldığında büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmesi görülür.
• Batı kapitalizminin Ortadoğu’ya taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye’de köprü mahiyeti taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler.
• Ermeni sorunu, Rusya, İngiltere gibi büyük ülkelerin karışmasıyla iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi “Hıristiyanların Müslüman Türkiye’nin egemenliğinden kurtarılması” sloganıyla Karadeniz’i ve boğazları ele geçirmek istiyordu. İngiliz diplomasisi, Ermenilere denizden denize (Karadeniz’den Akdeniz’e kadar) “Büyük Ermenistan” hayalini pompalıyordu.
• Dünya Savaşında Ermeniler çeteler kurmaya başlamışlardı. Bu çeteler, açıkça Türk Hükümetine karşı eylemlere geçtiler, ancak bir şey elde edemediler. Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu Doğu Anadolu’yu terk etmek sorunda kaldı.
• 1921 Nisan-Mayıs aylarında, Batı Avrupa emperyalistleri Ermeni sorununu, ABD emperyalizmine devretti. Milletler Cemiyeti’nin Yüksek Konseyi “Ermenistan yardımsız ayakta duramaz” kararı aldı. ABD Başkanı Wilson’un kararına göre, Erzurum ve Trabzon’un büyük bir bölümü, Bitlis ve Van’ın tümü Ermenistan’a verilecekti.
• Fransızlar, Ermenilere işgal ettikleri topraklarda devlet kurdurmak vaadinde bulunmuşlardı. Bu vaatle Ermeniler, Kilikya’da yaşayan Müslüman nüfusa karşı harekete geçtiler.
• Ermeniler İngilizlerden silah alarak Kars’ta ve Erivan’da Müslümanlara karşı soykırım yaptılar. Şorel, Şerur, Daralagöz, Kağızman, Surmanlı, Karakurt ve Sarıkamış yörelerinde yerleşim birimlerini yok edecek derecede yakıp yıktılar. Türkler de karşılık verdiler.
• Batı Avrupa emperyalistleri, Ermeni sorununu Lozan Konferansı’nda yeniden gündeme getirdiler, ancak başarılı olamadılar .
Bu konuya ilişkin olarak, 26 Şubat 1921’de Publıc Ledger, Philadelphia muhabiri Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit ile söyleşisinde ****** nesnel bilgiler vermiştir:
—C. K. Streit: Savaş devam ettiği sürece hükümetinizin Anadolu’daki Rumlara ve Ermenilere karşı aldığınız vaziyet nedir?
—M. Kemal ******: Müslüman ve Müslüman olmayan Türk vatandaşları arasında hiçbir ayırım yapmıyoruz. Böylece Rumların ve Ermenilerin düşmanla birlikte vatana hıyanette bulunmadıkları sürece endişe edecekleri bir konu yoktur.
—C. K. Streit: Genel Harp sırasında yapıldığı sürekli ağızlarda dolaşan Ermeni katliam ve tehciri hakkında Hükümetinizin resmi görüşü nedir?
—M. Kemal ******: Düşmanca suçlandırmada bulunanların büyük abartmaları dışında, Ermenilerin tehciri meselesi aslında şundan ibarettir:
Rus ordusu 1915’de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni halkını isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. Tamamlama (ikmal) ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.
Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah, cephane ve beslenme ikmallerinin, bazı büyük devletlerin daha barış zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bağışladığı dokunulmazlıklardan yararlanılarak ve bu maksada yönelik olarak büyük stoklar üretmeyi (husule getirmeye) başardıkları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.
İngiltere’nin barış zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda’ya uygun gördüğü işleme hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya kamuoyu, Ermeni halkının tehciri konusunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir suçlamada bulunamaz. Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır. Ve bunlarda çoğu, şayet Anlaşma Devletleri bizi tekrar harp etmeye zorlamasa idi, evlerine dönmüş olurlardı.
—C. K. Streit: Ermeniler ve Rumlar tarafından Türklere karşı cereyan ettiği söylenen katliam hakkında ne gibi bilgi verebilirsiniz?
—M. Kemal ******: Gerek Genel Harp sırasında gerek Mütarekeden sonra Ermeniler ve Rumlar tarafından Müslüman halka yapılan zulümler üzerinde durmak uzun bir hikâye olur .
Bret-Litovsk Antlaşmasının yapılmasından sonra Rusların doğu vilayetlerimizi boşaltmaya başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve yıkımlar yeteri derecede herkesin bilgisi içerisindedir.
Sivas’ta benle görüşmüş olan, daha sonra bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları konusunda ayrıntılı gözlemlerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord, Amerikan kamuoyunun kendisinden faydalı bilgi sağlayabileceği bir tanığımızdır (şahidimizdir). Taşnaklar daha sonra da Kars ve Oltu bölgelerinde Alexandropol Antlaşması’nın yapılmasına kadar cinayetlerine devam etmişlerdir.
Yunanlılara gelince, İzmir’in işgali sırasında öyle cinayetler işlemişlerdir ki, Yunanistan’ın müttefiki Anlaşma Devletleri tarafından oluşturulmuş bulunan “İtilaf Devletleri Tahkikat (Soruşturma) Komisyonu” üyeleri bile 1919 sonbaharında bu vilayeti baştanbaşa gezdikten sonra hazırladıkları raporda, Yunan makamları aleyhinde son derece ağır eleştirilerde bulunmuşlardır. Yunanlıların işgal ettiği bölgede her yaş ve cinsiyetten on binlerce Türk katledilmiş, bütün büyükbaş hayvanlar Yunanistan’a götürülmüş ve bölgeden yüzlerce bedbaht göçmen bölgemize itilerek bir çaresizliğe düşürülmüştür .
1914–1922 yılları arasında, Ermenilerin Anadolu topraklarına saldıran işgalci büyük devletlerin kışkırtmalarına ve ayartılarına kapılarak ayaklanmaları ve o yöredeki insanları öldürmeleri, Doğu, Güneydoğu cephelerinde İngilizler, Fransızlar ve Ruslarla birlikte savaşa katılmaları tarihsel bir gerçektir.
1915 yılında dönemin Osmanlı Hükümeti, savaşta zor durumda kaldığından ve koşullar gerektirdiğinden göç olayına karar vermiştir. Savaşlarda ve göç olayındaki ölümler kesinlikle bir kıyımın sonucu değil her savaşta yaşanan ve görülebilen acı olaylardır.
Kaldı ki, birçok yabancı tarihçi de bu olayın ileri sürüldüğü gibi bir “soykırım” olmadığını açık olarak belirtmişlerdir. B. Lewis, S. Shaw ve en son da Amerikalı tarihçi Prof. Justin Mc Carthy gibi.
Prof. Mc Carthy 1915’de Ermenilerden fazla Türk’ün öldüğünü, soykırım savlarının gerçeği yansıtmadığını belirtmiştir. Mc Carthy; “O dönemde savaş vardı, soykırım söz konusu değildi. Ermeniler öldüler, zaman zaman Türk’ler tarafından öldürüldüler… Ama çok daha fazla Türk insanı öldü .”
Lozan Konferansı’nda azınlıklarla, dolayısıyla Ermenilerle ilgili konuların da görüşüleceğinin ortaya çıkması üzerine, Ermeni çevreleri hem konferansa davet edilmek hem de isteklerini kabul ettirmek amacıyla yoğun bir faaliyet içine girmişler ve Lozan’daki Türk heyetine karşı tam bir diplomatik sinir savaşı başlatmışlardır. Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya nezdinde girişimlerde bulunan Ermeni heyeti, Türklere baskı yapılarak hiç olmazsa Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile denize çıkışı sağlayacak olan Çukurova’nın kendilerine verilmesi için ellerinden gelen her şeyi denemiş, Türk heyetinin itirazlarına rağmen Azınlıklar Alt Komisyonu’nda “Ermeni Meselesi”ni gündeme getirmişlerdir. Ermenilerin bu çabalarına ve özellikle İngiltere ve Fransa’nın Türk heyeti üzerindeki baskı kurma çabalarına rağmen Lozan Antlaşması metninde Ermeniler ile ilgili hiçbir hüküm konmamıştır. Böylece, sorun Lozan’da hukuki ve siyasi olarak Türkiye’nin görüşleri doğrultusunda çözümlenmiştir .
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

"Ermeni Meselesi" Empty Geri: "Ermeni Meselesi"

Mesaj  Sertay YAYLA Ptsi Nis. 21 2008, 01:11

Şükrü Elekdağ, Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Nisan 2005
Şükrü Elekdağ, Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Nisan 2005
Emre Kongar, Küçük Kaynarca Antlaşması, 19.02.2001 Cumhuriyet
Şükrü Elekdağ, Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Nisan 2005
N. Erim, Devletler Hukuku, Ayestefanos Antlaşması, md.16.
Ş.Turan, a.g.e. s.97–98
Langer W.L. aktaran S. Yerasimos, s.386
Langer W.L. aktaran S. Yerasimos, s.387
S. Yerasimos, a.g.e. s.387–388
22 Haziran 1893’de Cambon’dan Develle’ye aktaran, S. Yerasimos, a.g.e. s.388–389
S. Yerasimos, a.g.e. s.392–393
Langer W.L. The diplomacy of Imperialism 1890–1902, New York-London 1935 aktaran S. Yerasimos a.g.e. s.385
Prof. S. Akşin, Türkiye’nin Yakın Tarihi, s.125–126
Ş. Turan, a.g.e. kitap 1 s.97
Talat Paşa, Ermeni Vahşeti ve Ermeni Komitelerinin Â’mâl ve Harekât-ı İhtilaliyesi (İlan-ı Meşrutiyet’ten evvel ve sonra)
Prof. S. Akşin, a.g.e. s.126
E. İlter, Milli Mücadelede Doğu Lejyonu, ****** Yolu, s.422
Paul Dumont, Bir İmparatorluğun Ölümü s.97–98
P. Dumont, a.g.e. s.98–99
M. Esat Bozkurt, ****** İhtilali, Kaynak Yayınları, s.285–286–287–288
İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, k. II. s.35–38
S. Yerasimos, a.g.e. k. 2 s.382
Gotthard Jaeschke, M.M Kansu, aktaran Ş. Turan, a.g.e s.101
S. Yerasimos, a.g.e. s.395–396
Türkkaya Ataöv, Ermeniler, Mavi Kitap ve Toynbee, 12 Mart 2005 Cumhuriyet
Deniz Som, Mavi Kitap, 6 Mart 2005 Cumhuriyet
Şükrü Elekdağ, Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Nisan 2005
William Langer, “The Diplomacy of Imperialism”, New York, Alfred A. Knopf,s.157-8, 322 aktaran (Şükrü Elekdağ, Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı, Cumhuriyet Gazetesi, 27 Nisan 2005
Türkkaya Ataöv, Ermeniler ve Savaş Koşulları, 19 Mart 2005 Cumhuriyet
Büyük Sovyet Ansiklopedisi c.3, aktaran, Doğu Perinçek, Sovyet Belgelerinde Emperyalizm ve Ermeni Sorunu, 12 Nisan 2005 Cumhuriyet
******’ün Bütün Eserleri, c.11, s.59–62 Kaynak Yayınları
******’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları c.11, s.59–62,
22 Mart 2005 Cumhuriyet Gazetesi
Şükrü Elekdağ, Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı, Cumhuriyet Gazetesi, 1 Mayıs 2005
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz