******çü Düşünce Topluluğu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

"GERÇEK"

Aşağa gitmek

"GERÇEK" Empty "GERÇEK"

Mesaj  Sertay YAYLA Paz Ocak 20 2008, 02:33

KONSTANTİNOPOLİS


"CUMHUR ERDIN"





Zaman En Değerli hazinedir!



Sevgili dostlar, çevrim gruplarından günde yaklaşık 100-150 e-posta almaktayım, istisnasız %90'ını şöylece bir göz gezdirdikten sonra siliyorum. Nedeni çok açık. Bana hiçbir şey kazandırmıyor. Bilmediğim, daha doğru bir deyimle, ilgimi çekecek, ufkumu ve bilgi dağarcığımı genişletecek yazılar yok. Bilimsel temele dayalı, belgeli bir araştırma konusu ya da beni yerimden hoplatacak, bu kadar da olmaz dedirtecek yeni bir haber, bilgi yok. Ancak, aralarında sakladığım sırf yazmak için yazılmamış, bilimsel temeli olan, arşivleştirilmesi gereken yazılar da var tabii. (Özellikle bu tür yazıları yazan arkadaşlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Zaten bu arkadaşların zamanla adlarını ezberliyorsunuz ve onlardan gelen e-postaları dikkatle okuyorsunuz. Diğerleri ise daha başlıkta kendini belli ediyor.) Bu konuyu niye yazdığıma gelince?





Öncellikle bana posta yollayan grupların tamamı Aydınlanma felsefesine inanan, Cumhuriyet devrimlerini içselleştirmiş, tam bağımsız olmayan bir ülkenin yurttaşlarının özgür olamayacağı bilincine sahip, hayatta en önemli ve kutsal değerlerin bilim ve emek olduğuna inanan arkadaşlar olduğunun bilinmesini isterim. Ayrıca, sırf bilgi edinmek açısından farklı grup ve yapılanmalara üye olduğumu, taban tabana zıt görüş ve felsefede olsam da onların düşün yapılarını izlemek, anlamak ve tahlil edebilmek için (sesiz) üye olduğumu da belirtmek isterim. Karşıtlarımın ne düşündükleri, ne yaptıkları, neyi hedefledikleri, nedenleri, niçinleri beni daha çok ilgilendiriyor.





Örneğin, ben uzun yıllar önce, özellikle de UĞUR MUMCU'nun katledilmesinden sonraki dönemde Cumhuriyet okumayı bıraktım. Sakın yanlış anlaşılmasın, Cumhuriyet Gazetesi elbette bizim dünya görüşümüzü büyük ölçüde ulusal basında günlük olarak yansıtmaya çalışan tek gazete, ama doğrusu bana hiçbir şey vermiyor. Bu haliyle Cumhuriyet Gazetesi'nden fikri olarak alacağım bir şey yok. Bence bu durum bir muhafazakâr dinci, AB - ABD yanlısı küreselleşmecinin Sabah, Zaman, Yeni Şafak, Bugün ve benzer gazeteleri okuması kadar anlamsız. Tabiri mazur görün "mastürbasyonun" ötesine geçmeyen bir durum. Gazete okuyacaksam (ki her gün internetten 3-4 tane inceliyorum) Vakit, Radikal, Zaman, Referans türü gazeteleri ve daha çok da bu gazetelerin köşe yazarlarını okuyorum. Sızıntı, Birikim gibi dergileri takip etmeye çalışıyorum. Çünkü bu yayınlar, 12 Eylül faşizminin sonucu ülkemizde oluşturulan kısaca ve çok basite indirgenmiş haliyle "böl-parçala-yönet-yok et" kutsal ittifakının, "Yeniden Sevr" planının kalemlerinden oluşmaktadır. Bu kutsal ittifakın beyin takımının yeni strateji ve yöntemlerini, gelecekle plan ve hedeflerini analiz edebilmek için önemlidir.





Yaşamdaki değişim ve dönüşümün perde arkası mimarlarının gazetelerinde yazan koçbaşı kalemler: Ahmet İnsel, Ali Bayramoğlu, Eser Karakaş, Mehmet Altan, Kürşat Bumin, Ömer Laçiner, Ertuğrul Kürkçü, Etyen Mehçupyan, Tanıl Bora, Abdurrahman Dilipak, Fehmi Koru, Gülay Göktürk, M. Ali Birant, Hasan Cemal, Taha Akyol size geleceğin küresel açılımlarıyla ilgili kodlanmış ipuçlarını her gün düzenli biçimde sunarlar. Bunlardan feyz alan çıraklarının yazılarına da göz atmıyor değilim. Yukarıda saydığım adlar bana "Sevgili Balbay"ın nükteli, kelime oyunlarıyla dolu yazılarından daha cazip geliyor açıkçası. Nedeni gayet basit, Ulus Devlet, Cumhuriyet ve emek karşıtlarının uluslararası sermayenin hizmetinde neyi hedeflediğini, insan ve toplum psikolojisine hangi sinir uçlarına baskı yaparak etki etmeye çalıştıklarını anlamaya, elimden geldiğince kodlarını çözmeye çalışıyorum kendimce. Dolayısıyla "sevgili Balbay"ın ruhumu okşayıcı, bana tebessümle yaşama bakmayı sağlayan yazılarını okumaya zaman kalmıyor. Uğur Mumcu katledilmeseydi sırf onun her gün ortaya koyduğu her biri büyük yankı uyandıran belge ve bilgileri okumak için Cumhuriyeti seve seve alırdım. Tıpkı gençlik yıllarımdaki gibi 'bir ekmek, bir Cumhuriyet'.





Sonuçta bu durum zamanınızı nereye harcadığınızla ilgili bir şey. Dilerim anlayış gösterirsiniz. Dolayısıyla da, ben yüzümü karşıtım olarak gördüğüm tarafa döndüm. Eğer karşıtlarınızın felsefi, sosyolojik, psikolojik kodlarını ve şifrelerini çözecek donanımınız yoksa yapacağınız karşı bir hamleniz de yok demektir. Günü önünüze atılan, sizi oyalayacak sahte gündemlerin kuyruğuna takılarak geçirir, özden uzaklaşırsınız. Üzülerek belirtmeliyim ki, pek çok arkadaşımız bu tuzağa düşmekte, zamanının çoğunu yapay gündemlerin peşinde ahlayarak vahlayarak tüketmektedirler. Bu dostlarımız birikimlerini ve eforlarını emperyalistlerin sahnelediği psikolojik savaşın kodlarını çözüp, karşı tavır geliştirmeye harcasalar hem kendileri, hem de ülkemiz adına çok daha verimli olacaklardır kanısını taşıyorum.



Yeniden Anadolu

Anadolu için kavimlerin buluştuğu, kaynaştığı, iç içe geçtiği feth edilirken, aslında feth eden yeryüzü parçası tanımlaması yapılır ki, çok açıdan doğrudur. Büyük uygarlıkların egemenliğine girmiş, uygarlıkların beşiği olmuş Anadolu, kendisini feth edenleri Ana Tanrıça Kibele misali bağrına basmış, barındırıp, doyurmuş ve diğer evlatlarının arasına katmıştır. Özde bu coğrafyadaki hiçbir egemen uygarlık yok olup gitmemiş, her biri kendisinden de bir şeyler katarak bu toprağın parçası haline dönüşmüşlerdir.





Anadolu, tiranları uygarlaştıran, insanlaştıran, alıp bağrına basan gözü yaşlı ve şefkatli bir anadır. Asya ve Avrupa'nın geçiş noktasıdır. Anadolu, uygarlığın Avrupa kıtasına taşınmasında köprüdür. Roma İmparatorluğu ile değişen yazgısına rağmen, olumlu özelliklerinin bir bölümünü günümüze kadar koruyarak gelmiştir kültür hazinesidir.

İstanbul Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezidir. O dönemki adıyla "Konstantinopolis". Ticaretin merkezi ve Asya - Avrupa arasındaki geçiş köprüsüdür. Ancak, Bizans'tan buyana hiçbir dönem Anadolu'nun bir parçası olmamıştır. Konstantinopol, 1000 yılı aşkın bir süredir Anadolu'nun iliğini kemiğini sömüren, zalim tiranların, büyük hırsızların, gözü kararmış tüccarların, tefecilerin, bezirgânların, işbirlikçilerin ihanetlerini en fütursuzca sergiledikleri tragedyaların kan ve irin kokan sahnesi olmuştur hep. Tarih sayfaları Konstantinopolis'in ihanetleriyle doludur adeta.





Osmanoğulları'nın şehri ele geçirmesi özünde hiçbir şeyi değiştirmedi. Sarayın içinde ve kentin sokaklarında entrika hiçbir zaman eksik olmadı. Sarayın soğuk mermer duvarları kardeş katliamlarının sıcakkanıyla yıkandı. Osmanlı, Bizans gibi kendi sürdürülebilirliği için Anadolu'nun hem çocuklarını, hem de emeğini çaldı. Bu durum pek çok örneğiyle halk edebiyatımıza yansımıştır: "Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Ekende yok biçende yok / Yiyende ortak Osmanlı" ...

Cumhuriyet dönemine de başından beri direnen, hatta Cumhuriyeti, devrimlerin sağladığı ulus bütünlüğünü, yurttaşlık bilincini, gerçek halk demokrasisini, Anadolu'nun egemenliğini asla ve asla kabullenmeyen, içine sindiremeyen İstanbul, dün ne idiyse bugün de odur. Paradan başka hiçbir kutsalı olmayan, satmaktan, satılmaktan, entrikadan usanmamış, bir avuç haram zadenin ve onlara köle olarak hizmet vermeye mecbur bırakılmış Anadolu çocuklarını devşiren kenttir hala İstanbul. Anadolu'nun her zaman duru, temiz, saf, inançlı, mücadeleci, onurlu doğasını bozan, zehirleyen Konstantinopolis'tir...





Bugün ülkemizin içine düştüğü olumsuzluklar konusunda eleştirdiğimiz ne kadar düşünce ve eylem varsa hepsinin tasarlandığı, kurgulandığı, üretilip, yaşama geçirildiği Anadolu'nun Aydınlığına karşı, Batı sömürgeciliğinin temsilciliğine yataklık etmiş ve eden bu şehrin egemenlerini dizginleyemezseniz, emperyalist Batı ile kurulmuş, kurumsallaşmış ittifakının şifrelerini çözemezseniz kaybetmeye mahkumsunuz demektir. Ne Boğazın güzelliği, ne tarihinde görkemli İmparatorluklara ev sahipliği yapması, ne de 13 milyonu köle, 1 milyonu egemen büyüklükteki mega köy oluşu kimseyi yanıltmamalıdır. Bugün bizleri sinirlendiren her yapay gündem burada tasarlanmakta, karşı devrim örümcek ağlarını buradan örmektedir. 2. Cumhuriyetçilik, Yeni Osmanlıcılık, Federalizm, Şeriatçılık, Kürtçülük, Turancılık, Pontus'çuluk, Ekümenik Patriklik gibi düşüneler hep burada üretilmekte ve Anadolu'ya servis edilmektedir. Örneğin, şimdi de Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınması konusu gündemdedir. Yani ülkenin finans merkezi de Cumhuriyetin Başkent'inden uluslararası finans kapitalin tayin ettiği merkeze taşınmaktadır. 10 yılda inşa edilen Levent - Maslak hattı bundan böyle Anadolu insanının ekonomik kaderini tayin edecektir. Yakın bir gelecekte ya İstanbul özelleşecek ya da yeniden başşehir olacaktır. Kodlarda yakın bir gelecekte İstanbul'a özel vizeyle girilecek günleri de göreceğimizi hep birlikte göreceğiz.





Bütün bu olumsuzluklarla mücadele edebilmenin yolu hem İstanbul varoşlarında yaşayan kent yoksullarına, hem de Anadolu insanına şifreleri çözülmüş gerçekleri açıklamaktan, anlatmaktan geçmektedir. Anadolu Devrimi'nin mimarı, Cumhuriyet'in Merkezini Anadolu'nun bağrına kuran Gazi Mustafa Kemal ******'ün yaktığı meşaleyi yeniden yakmak için sabırla ve azimle çalışmak gerekmektedir. Bunları yapabilmek için binlerce generale değil, on binlerce inançlı sıra neferine ihtiyaç vardır. İçine düşürüldüğümüz sığ tartışmalar sırasında dahi gözlemlediğim o dur ki; Kemalizm adına, ******çülük adına, Sol adına ortada dolaşan kim varsa hepsi kendini general, her konuda donanımlı sanmaktadır. Halbuki durum tüm netliğiyle ortadadır. Kapalı kapılar ardında, parti veya dernek odalarında ya da internet ortamında anlamsız, hedefsiz, boş lafazanlıkla günler, aylar, yıllar tüketilmekte, zaman boşa harcanmaktadır. İşte temel ilkelerinin 5'ini rafa kaldırmış, tek bir laiklik savunusunu o da kerhen yapan CHP'nin içler acısı hali. İşte her seçimde ortada çarşaf çarşaf listelerin dolaştığı, hedef ve amaç bütünlüğünü kaybetmiş, insanların birbirini en ağır şekilde suçladığı "ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE" derneğinin hali. İşte Türkiye solunun, sarısını bile arar hale geldiğimiz emeğin sesi yerine patron işbirlikçisi sendikaların hali. Tüm bu kaos içinden olumlu bir ışık yanar mı diye bakıyoruz ama nafile? Ülkemizin ciddi tehlike ve tehdit altında olduğunu düşünüyorsak, bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyorsak önce kendimizden başlamalıyız. İlk adım "az laf, çok iş"...
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz