******çü Düşünce Topluluğu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

"AYDIN MEKTUPLARI-2 REŞİT ÇAĞIN"

Aşağa gitmek

"AYDIN MEKTUPLARI-2 REŞİT ÇAĞIN" Empty "AYDIN MEKTUPLARI-2 REŞİT ÇAĞIN"

Mesaj  Sertay YAYLA Paz Ocak 20 2008, 02:25

AHMAK ISLATAN SAĞANAĞA DÖNÜŞTÜ AMA !


Reşit Çağın




Son MGK bildirisinden öğrendiğimize göre, süt annesi ABD olan yavrukürt devletinin sinsi bataklığında barınıp beslenen sineklerin imhasına devam edilecekmiş.

Bush'la bacak bacak üstüne atarak konuşabilen ve ödün verecek kadar şerefsiz olmadığını açıklayan Başbakan "Çizmeden yukarı ya da Kandil'den aşağı" geçme vizesini alamadığı

için olacak, bataklığın kurutulmasından söz edilemiyor ne yazık ki!

Bataklığı koruyanla sinek ilacını satanlar aynı olunca böyle tuhaflıklara da katlanılıyor işte.

Ülkemizin aynı önemde ve içten içe çürümesini hızlandıran irticai gelişmelerden söz edilmemesi ise ilginç!

Ulusal güvenlikte sınırların korunması önemli ama, içimiz sağlam olmazsa sınırları korumak nereye kadar sürdürülebilir ki?



-Cahil ve yoksul kesimler her türlü tahrik, tuzak ve rüşvetle kandırılıyor, kışkırtılıyor, toplumsal dokunun ırk/inanç çarpanlarına ayrılması için hiçbir fedakarlıktan(!) kaçınılmıyor.

-Mitingler, e-muhtıralar ve anayasal engellerin aşılarak Çankaya'nın ele geçirilmesinden sonra; alevi öğrencilere baskı uygulanırken, sünnilere Cuma namazı servisi düzenlenmesi,Türban takan meslekdaşının resmini çeken öğretmenin sürgüne gönderilmesi gibi vahim örnekler neredeyse her gün tekrarlandığı için kanıksanır hale geliyor.

-Ankete gerek duyulmaksızın, türbanın yanısıra kara çarşaflı ve hatta peçeli kadınlarda,özgür bir ülkede yaşamanın değerini bilmeyecek ölçüde beyni yıkanmış olarak Bayrağımızdan, İstiklal Marşı'mızdan, ******'ten, TSK'dan rahatsızlık duyanlarda, (devlet büyüklerimizin görev yerleri ile lojmanları arasındaki güzergahta makam araçlarından ne kadarı fark ediliyor bilinmez ama) belirgin ve kaygı verici bir artış gözleniyor.



-Son günlerdeki araç kundaklama olaylarından nasibini alan polislerin lojmanlarından televizyonlara yansıyan örtünme görüntüleri, yaşanan birçok örnek gibi Fetullah aşısının bu önemli kurumdaki tutma oranını acı bir şekilde anlatıyor.



-Hikmet Çetinkaya gibi, kitaplarıyla yıllardır dincilerin sinsi ilerleyişinin ipliğini pazara çıkaran ve masa başından değil,yurdun dört bir yanını dolaşarak, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da devletin boşluğunu şimdi de Hizbullahçı/ tarikatçı örgütlenmenin doldurduğunu görerek her gün yazan bir gazetecinin çığlığı nedense duyulmuyor.

-Sayıları giderek azalan aydın namusuna sahip ekonomist yazarlardan Yiğit Bulut adlı yurtsever ve yürekli bir gazeteci ve televizyon programcısı, yaşanan ve yaşanacak olan ekonomik felaketi rakamlarla anlatıp "Ekonomik Güvenlik" kavramını devletin artık kavraması için feryat ederken, Prof.Chossudovsky' adlı ünlü ekonomist'in "Yoksulluğun Küreselleşmesi"kitabında yazdıkları ülkemizde "şekilde görüldüğü gibi" harfiyen yaşanıyor.



-Yugoslavya, İran, Irak, Afganistan ve son olarak da Pakistan örnekleri, emperyalizmin bencil, acımasız ve ahlaksız yöntem ve hedeflerinin hiç değişmediğini ve değişmeyeceğini bize gösterirken, Devletimizin tepkisizliği "tehlikenin ve yaklaşan felaketin farkında olan" bilinçli vatandaşları haklı olarak kaygılandırıyor ve hatta korkutuyor.Çünkü;



-Vatandaş demokratik tepkisini Çağlayan, Tandoğan, İzmir mitinglerinde ortaya koyduğu halde bunun siyasete yansımasını göremiyor.



-Muhalefet partilerinin, iktidara Başbakan, Cumhurbaşkanı seçtirmek gibi aymazlıklarla hayal kırıklığı yaratıp, bayatlamış sloganlar ve iç çekişmelerle umut verici birer seçenek olamamasının çaresizliğini yaşıyor.



-Yeni oluşumlar için, parasal güçlüklerin yanısıra umut olabilecek kişi ve kuruluşların beşinci kol faaliyetleriyle yıpratılması sonucu düşünceleri bulanıp güven bunalımına düşüyor.



-Cumhuriyet ve Kanaltürk gibi bir kaç iletişim kaynağının dışında doğru bilgilendirmeden ve sesini/tepkisini duyurmaktan yoksun kalıyor.Bilgisiz, ilgisiz, tepkisizlerin oranı artıyor.



-Yüksek Yargı'nın kendilerine ilişkin siyaset oyunlarında dahi sessiz kalışından kaygılanıyor.



Peki bu koşullardaki ülkenin kaçınılmaz sona sürüklenişini durdurmak normal bir demokratik ülkede kimin görevi olmalı? TBMM'nin ve Ülkeyi yöneten iktidar partisinin değil mi?

Oysa bu korkunç tablonun nedeni, destekleyici, planlayıcı ve hatta uygulayıcı unsuru iktidarın bizzat kendisi !"İpimizi çekerler"korkusu da bu "kısık ateşte"pişirmenin dışa vurumu zaten.



Çünkü; Gerek çocukluklarından itibaren aldıkları eğitim ve kültürün, gerekse damdan düşercesine geldikleri iktidarı kendilerine bahşeden ABD ve yardımcısı AB'nin yüklediği misyonun gereği olarak, son aşama olan yeni ve sivil(!) Anayasa ile birlikte Ulusal, Üniter ve Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni "demokratik yöntemlerle" arşive kaldırmakla yükümlüler.

TBMM ise, meydanı boş bulup pervasızlığı iyice ele almış bölücüsü ve dincisi ile işgal altındaki Meclis-iMebusan'ı andırıyor adeta. Muhalefet ise nicelik ve niteliği ile yok gibi!

Bu durumda başlar, ülkenin en güvenilir, eğitimli, disiplinli morali yüksek ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ve koruyucu unsuru olan TSK'ya dönüyor son çare olarak!



Ancak bu defa da ödenekli medya bülbüllerince, demokrasinin erdemleri(nedense siyasetçide aranmayan), geçmiş darbelerdeki CIA parmağı v.s gündeme getirilerek, TSK müdahaleye meraklı, dış güdümlü, kötü niyetli bir kurum olarak gösterilip son umut kapısı da kapatılmaya ve bu yapay demokrasi çayırından otlananların sefası sürdürülmeye çalışılıyor.

Sanki, TSK yaşananlardan hiç ders alıp gelişmemiş, çağdaş bilgi ve düşüncelerle donanmış Komutanlar sık sık siyasilere rağmen emperyalizmin iki yüzlülüğünü sergilememiş gibi!



Sanki, içi ve dışı ile özel koşulları olan bu ülkenin kaderini etkileyecek tehlikeli gelişmelerde askerin ya demokrasi hatırına(!) susması ya da sözünü dinletmek için darbe yapması şartmış, ikisinin arasında başka seçenekler olamazmış gibi.

******'ün önünde, okuyup beslendiği binlerce kitaptan, dehası ve eşsiz yurt sevgisinden başka bir rehberi yoktu. Ama bizim var. Eserleri, öngörüleri, önerileri ve direktifleriyle O var!



O'nun sayesinde bu özgür vatanda unvan ve makamlara sahip olup da devletin olanaklarından yararlananlar, cesaret, özveri ve hizmetlerine en çok ihtiyaç duyulan bugünlerde "Süremi doldurup gideyim, benden sonra tufan" demek hakkına sahip olamazlar!

Dinci ve bölücü ihanetin örgütlü saldırılarla Cumhuriyeti ele geçirip yıkma azmi ve kaydettiği aşamalar karşısında, Genelkurmay Başkanı'mızın "Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal,laik ve üniter devlet yapısına kastedenler TSK ve ulusumuzun kararlı duruşu sayesinde emellerine ulaşamayacaklardır" güvencesi elbette yüreklerimize su serpmektedir.



Ancak yine de; toplumun önemli bir bölümü inanç ve ırk sömürüsü ile mıncıklanıp köleleştirilirken, ulusal duygularını, heyecanını ve inancını bu günlere kadar koruyabilen bilinçli, çağdaş yurtseverlerden oluşan diğer sağlam zemini, şaşkınlık ve dağınıklık içinde "kuvveden fiile" bir türlü geçilemeyiş nedeniyle umut-direnç-mücadele-yılgınlık-bozgun gel-gitlerinde günden güne yıpranmakta, mesajların yarattığı geçici avuntu da gölgelenmektedir.

Ekonomisi, sosyal dokusu, eğitimi, doğası, emperyalistler ve başımıza getirilen işbirlikçileriyle yağmalanıp hallaç pamuğu gibi atılan şu güzelim ülkenin ve insanlarının durumu Milli Güvenlik Kurulu gündeminde olmayacak ta ne olacaktır bundan sonra?



Ahmak ıslatandan gök gürültülü sağanak yağışa dönüşen bu afeti dindirmek için TSK, tıpkı emperyalizmle olduğu gibi içimizdeki siyasi maşaları ile de yüzleşmedikçe bu tahribat sürecek ve korkarız aldatılan, satın alınan ya da yıldırılan "ulusun kararlı duruşundan" eser kalmayacaktır.

Bu MGK'da mı olur, kapalı kapılar ardında mı, kamuoyu önünde mi bilemeyiz!

Ama 2.5 saatlik Dolmabahçe görüşmesinde olmadığı yaşanan gelişmelerden anlaşılmaktadır. "Türkler ******'ü Allah'a, her şeyini de ******'e borçludur" sözündeki borç, susarak, yazarak, sızlanarak ya da "dur bakalım" diye izleyerek ödenecek bir borç değildir!



Giderek ağırlaşan taşların altı dillerimizi değil, artık ellerimizi beklemektedir!



30 Aralık 2007
Sertay YAYLA
Sertay YAYLA
Cik
Cik

Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 15/10/07

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz